Analiz: Anadolu Efes'te Bu Sene Yaşanan Psikolojik ve Mental Problemler
Anadolu Efes için 2016-2017 sezonunun başarısız geçmediği ortada olsa da başarılı geçtiğini söylemek iddialı olur. Her ne kadar Top 8 yapılmış ve Olympiakos'a 5 maçta elenmiş olunsa da ligdeki Beşiktaş yarı finali adeta bir yıkım etkisi yarattı. Kötü bir oyunla 3-1 kaybetti Efes - ve ciddi bir direnç gösteremediler. Özellikle son maç Efes adına gerçekten çok üzücüydü. Bunu elbette taraftar, Beşiktaş'ın çok iyi olması vs gibi dış faktörler ile açıklamak mümkün, ancak Efes yönetimi ve teknik ekip bunun sorumlusunun ne olduğunun pekala farkında: kadro kalitesi yeterli olmasına rağmen takım ruhunu yakalayamamak ve sahada her ne olursa olsun %100'ünü veren oyuncu grubunun yeterli olmaması.
Anadolu Efes Genel Menajeri Alper Yılmaz'ın da söylediği gibi "savaşan oyuncu grubu"nun olmaması, Efes'i kötü etkiledi. Şimdi Anadolu Efes'teki en büyük hücum kozları Thomas Heurtel, Jayson Granger ve Derrick Brown. Bunun herkes farkında. Ancak bu oyuncuların dışındaki isimler, Cedi ve Dunston hariç hücum katkısı vermekten çok uzaklar. Heurtel'in şutlarının girmediği, Granger'ın da iyi savunulduğu bir akşamda Efes'in elinde sadece savunma kalıyor. Tyler Honeycutt, Bryant Dunston ve Doğuş gibi elit savunmacılar önderliğinde Efes bunu da aslında iyi yapabiliyor pek çok kez. Ama sorun bence şu - Efes oyuncularının takım halinde sürekli motive bir şekilde oynamasında problem var. Honeycutt mesela, bir gün hücumda çok iyi olunca, ertesi maç aşırı bir özgüven ile kötü kararlar almaya başlayabiliyor. Heurtel, kendi şutu girmeyip ritmini bulamayınca kendisiyle kavga etmeye başlıyor. Üst üste denemeler yapıyor ve sonucunda bazen takımı yakıyor. Cedi bazen sorumluluk almıyor, penetre etmekten imtina ediyor. Doğuş zaten hücumda çok istikrarsız. DeShaun Thomas ise hücumda üçlük atmaktan başka bir şey yapmadığı gibi bu konuda da yeterli değil. Bütün bu oyuncular bir araya gelince de Anadolu Efes'in istikrarsız basketbol oynamasına sebep oluyor.
Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, Olympiakos'ta amaç iyi oynamak ve kazanmak. Spanoulis, bu seneki Final Four'dan önce "Basketbol bireysel bir oyun değil. Herkesin farklı rolü var. Bana bir sorumluluk veriliyor ama tüm takım olarak bunun üzerinde çalışıyoruz. Önemli olan takımıma yardımcı olmak. Bu, bireysel bir durum değil. Ya hep birlikte kazanırız, ya hep birlikte kaybederiz." dedi. Spanoulis kötü oynasa bile bunun büyük bir önemi olmuyor. Çünkü oyuncular neyi yapıp neyi yapamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Örneğin Papapetrou gidip 5 tane üçlük savurmuyor veya Mantzaris kahraman olmaya çalışmıyor. Çünkü amaçları takımın kazanması. Efes'te ise Honeycutt'ın %10 filan isabetle attığı "contested" orta mesafe şutlarla geçen üst üste 3 hücum olabiliyor, veya Deshaun Thomas üçlük ritmini bulamadığı günde ardı ardına üçlük sıkıyor. Ray Allen yapsa anlayacağım, ancak sen Ray Allen değilsin ki kardeş. Jon Diebler bile değilsin. Sezon içinde %33, playofflarda %27 ile üçlük atan bir oyuncusun. Veya Thomas Heurtel. Sınırını bildiği mesela Laboral gibi bir takımda efsane performanslar gösterirken, Efes'te bir türlü başarıya ulaşamamasının sebebi, takımı değil kendini düşünmesi. Top 8 maç istatistiklerini yazayım, 1. maç 5/9 şut, 2. maç 2/9 şut, 3. maç 5/14 şut, 4. maç 3/8 şut ve son maç 4/13 şut. Bunlar iyi mi? Değil. Peki ritmini bulamayan Heurtel ne yapmış - atmaya devam etmiş. İlk maç hariç şut yüzdesinin %40'ı geçtiği bir maç yok. %23.5 ile üç sayı atmış. Her oyuncu Amerikalıların "slump" dediği iniş evrelerini yaşayabilir ancak bu evredeyseniz ısrarla skor üretmemelisiniz. Takıma zarar verirsiniz.. olan da bu oldu zaten. Ama bu oyuncular, koçun da yardımıyla bu durumu konuşup halletmeliydi. Biri çıkıp Heurtel'e "kardeşim bu yaptığın yanlış" dedi mi sizce, bence hayır. Perasovic bile demedi muhtemelen. Hep düşündü ki "Heurtel şimdi iyi değil ama belki sonraki periyot açılır." Öyle olmadı, çünkü 2/13 ile 3 çeyrek geçirip son çeyrekte 9/9 ile oynabilen Kobe gibi biri değil Heurtel.
Oyuncuların görev tanımlarının olmaması başka bir sorun. Oyuncuların maç kazanmak için bir araya gelememeleri başka bir sorun. Takımda lider karakterli ve oyuncuları etrafında toplayacak bir kaptanın olmaması başka bir sorun. Ve hiçbiri gördüğünüz gibi istatistik veya performans ile ilgili değil. Bunları yapamazsanız stresli ve kritik anlarda çuvallarsınız. Efes'te de olan bu.
Seneye düşünülen Aaron Jackson ve Stefan Markovic, bu konularda uzman isimler. Lider karakterli, kendinden çok takımı düşünen ve performansını takımın genelinin yararına kullanmaya çalışan guard'lar bunlar. Alper Yılmaz bu ikisinin ismini verdi, bakalım nasıl bir gelişme olacak. Bu yukarıda yazdıklarım ile Efes'teki mental sorunlar hakkında düşündüklerimi genel olarak anlatmaya çalıştım. Yeni gelecek transferlere göre kadro şekillenir ve biz de kadronun bu seneki hataları yapıp yapmayacağı hakkında daha çok fikir sahibi olabiliriz. Bekleyip görelim.
Anadolu Efes Genel Menajeri Alper Yılmaz'ın da söylediği gibi "savaşan oyuncu grubu"nun olmaması, Efes'i kötü etkiledi. Şimdi Anadolu Efes'teki en büyük hücum kozları Thomas Heurtel, Jayson Granger ve Derrick Brown. Bunun herkes farkında. Ancak bu oyuncuların dışındaki isimler, Cedi ve Dunston hariç hücum katkısı vermekten çok uzaklar. Heurtel'in şutlarının girmediği, Granger'ın da iyi savunulduğu bir akşamda Efes'in elinde sadece savunma kalıyor. Tyler Honeycutt, Bryant Dunston ve Doğuş gibi elit savunmacılar önderliğinde Efes bunu da aslında iyi yapabiliyor pek çok kez. Ama sorun bence şu - Efes oyuncularının takım halinde sürekli motive bir şekilde oynamasında problem var. Honeycutt mesela, bir gün hücumda çok iyi olunca, ertesi maç aşırı bir özgüven ile kötü kararlar almaya başlayabiliyor. Heurtel, kendi şutu girmeyip ritmini bulamayınca kendisiyle kavga etmeye başlıyor. Üst üste denemeler yapıyor ve sonucunda bazen takımı yakıyor. Cedi bazen sorumluluk almıyor, penetre etmekten imtina ediyor. Doğuş zaten hücumda çok istikrarsız. DeShaun Thomas ise hücumda üçlük atmaktan başka bir şey yapmadığı gibi bu konuda da yeterli değil. Bütün bu oyuncular bir araya gelince de Anadolu Efes'in istikrarsız basketbol oynamasına sebep oluyor.
Bir ikinci sebep de, Anadolu Efes oyuncuları baskı altında iken veya favori durumda iken mental olarak düşüyor. Bunu Olympiakos serisinde çok iyi gördük. İlk maçı kaybettikten sonra favori olmadıklarını anladılar, ve Pire'de o güzel deplasman galibiyetini getirdiler. Burada da kazanmaları için savaşmaları gerektiğini biliyorlardı, ve de üçüncü maçta ellerinden geleni yaptılar ve kazandılar. Dördüncü maça ise favori olarak çıktılar, ikinci devrede Final Four kapısı aralandığı için büyük stres altına girdiler ve bu stresi kaldıramayıp çözüldüler. Son maçta ise yine maçı kazananın Final Four yapacağı gerçeğinin yarattığı stresi üstlerinden atamayıp kritik anlarda yanlış kararlar verdiler. Efes'in bitime tek galibiyet kala iki maçı da vermesi zaten kendi kendilerini strese soktuklarını çok net gösterdi.
Psikolojik anlamda bir noktadan sonra oluşan çöküşün iki sorumlusu var. Koç ve oyuncular. Şimdi genelde moda koçu suçlamaktır - takımı hazırlayamadığını, yeterince mental enerji veremediğini söylemektir. Ama bence her ne kadar Perasovic bu konuda yetersiz kalsa da asıl sorumlular oyuncular idi. Çünkü Efes'in oyuncu grubuna baktığımızda birbirini motive eden, tek bir amaç etrafında toplanan, liderlik yapıp takımı taşıyan oyuncular pek yok. Eminim bunlardan bazılarını yapanlar vardır, ancak takım halinde bir amaç ve ruh eksikliğinin olduğu ortada. Winner ve lider karakterli oyuncuların sayısının daha çok olması gerekiyor. "Ben sadece işimi yaparım sonucu beni ilgilendirmez" veya "Elimizden geleni yaptık olmazsa olmaz" mentalitesi Euroleague'i kaldırmaz. BSL'yi bile kaldırmadı gördüğümüz gibi. Burada demek istediğim savaşan, mücadele eden oyuncuların azlığı değil. Kazanmak için uğraşan, yenilgiyi kabullenmeyen, birbirine destek olan ve bütün seneyi bir amaç için bir araya getiren oyuncuların olmaması. 

Bu konuda bir örnek vermek gerekirse, Olympiakos'ta amaç iyi oynamak ve kazanmak. Spanoulis, bu seneki Final Four'dan önce "Basketbol bireysel bir oyun değil. Herkesin farklı rolü var. Bana bir sorumluluk veriliyor ama tüm takım olarak bunun üzerinde çalışıyoruz. Önemli olan takımıma yardımcı olmak. Bu, bireysel bir durum değil. Ya hep birlikte kazanırız, ya hep birlikte kaybederiz." dedi. Spanoulis kötü oynasa bile bunun büyük bir önemi olmuyor. Çünkü oyuncular neyi yapıp neyi yapamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Örneğin Papapetrou gidip 5 tane üçlük savurmuyor veya Mantzaris kahraman olmaya çalışmıyor. Çünkü amaçları takımın kazanması. Efes'te ise Honeycutt'ın %10 filan isabetle attığı "contested" orta mesafe şutlarla geçen üst üste 3 hücum olabiliyor, veya Deshaun Thomas üçlük ritmini bulamadığı günde ardı ardına üçlük sıkıyor. Ray Allen yapsa anlayacağım, ancak sen Ray Allen değilsin ki kardeş. Jon Diebler bile değilsin. Sezon içinde %33, playofflarda %27 ile üçlük atan bir oyuncusun. Veya Thomas Heurtel. Sınırını bildiği mesela Laboral gibi bir takımda efsane performanslar gösterirken, Efes'te bir türlü başarıya ulaşamamasının sebebi, takımı değil kendini düşünmesi. Top 8 maç istatistiklerini yazayım, 1. maç 5/9 şut, 2. maç 2/9 şut, 3. maç 5/14 şut, 4. maç 3/8 şut ve son maç 4/13 şut. Bunlar iyi mi? Değil. Peki ritmini bulamayan Heurtel ne yapmış - atmaya devam etmiş. İlk maç hariç şut yüzdesinin %40'ı geçtiği bir maç yok. %23.5 ile üç sayı atmış. Her oyuncu Amerikalıların "slump" dediği iniş evrelerini yaşayabilir ancak bu evredeyseniz ısrarla skor üretmemelisiniz. Takıma zarar verirsiniz.. olan da bu oldu zaten. Ama bu oyuncular, koçun da yardımıyla bu durumu konuşup halletmeliydi. Biri çıkıp Heurtel'e "kardeşim bu yaptığın yanlış" dedi mi sizce, bence hayır. Perasovic bile demedi muhtemelen. Hep düşündü ki "Heurtel şimdi iyi değil ama belki sonraki periyot açılır." Öyle olmadı, çünkü 2/13 ile 3 çeyrek geçirip son çeyrekte 9/9 ile oynabilen Kobe gibi biri değil Heurtel.
Oyuncuların görev tanımlarının olmaması başka bir sorun. Oyuncuların maç kazanmak için bir araya gelememeleri başka bir sorun. Takımda lider karakterli ve oyuncuları etrafında toplayacak bir kaptanın olmaması başka bir sorun. Ve hiçbiri gördüğünüz gibi istatistik veya performans ile ilgili değil. Bunları yapamazsanız stresli ve kritik anlarda çuvallarsınız. Efes'te de olan bu.
Seneye düşünülen Aaron Jackson ve Stefan Markovic, bu konularda uzman isimler. Lider karakterli, kendinden çok takımı düşünen ve performansını takımın genelinin yararına kullanmaya çalışan guard'lar bunlar. Alper Yılmaz bu ikisinin ismini verdi, bakalım nasıl bir gelişme olacak. Bu yukarıda yazdıklarım ile Efes'teki mental sorunlar hakkında düşündüklerimi genel olarak anlatmaya çalıştım. Yeni gelecek transferlere göre kadro şekillenir ve biz de kadronun bu seneki hataları yapıp yapmayacağı hakkında daha çok fikir sahibi olabiliriz. Bekleyip görelim.
Yorumlar
Yorum Gönder